SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-KEFALET

<< 1036 >>

EK SAYFA – 1036-2

باب: جوار أبي بكر في عهد النبي صلى الله عليه وسلم وعقده.

4. RESULULLAH ZAMANINDA EBU BEKİR'İN EMAN ALMASI VE BU KONUDA AKİT YAPMASI

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، قال ابن شهاب: فأخبرني عروة بن الزبير:

 أن عائشة رضي الله عنها، زوج النبي صلى الله عليه وسلم، قالت: لم أعقل أبوي إلا وهما يدينان الدين.

وقال أبو صالح: حدثني عبد الله، عن يونس، عن الزهري قال: أخبرني عروة بن الزبير: أن عائشة رضي الله عنها قالت: لم أعقل أبوي قد إلا وهما يدينان الدين، ولم يمر علينا يوم إلا يأتينا فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم طرفي النهار، بكرة وعشية، فلما ابتلي المسلمون، خرج أبو بكر مهاجرا قبل الحبشة، حتى إذا بلغ برك الغماد لقيه ابن الدغنة، وهو سيد القارة، فقال: أين تريد يا أبا بكر؟ فقال أبو بكر: أخرجني قومي، فأنا أريد

أن أسيح في الأرض فأعبد ربي. قال ابن الدغنة: إن مثلك لا يخرج ولا يخرج، فإنك تكسب المعدوم، وتصل الرحم، وتحمل الكل، وتقري الضيف، وتعين على نوائب الحق، وأنا لك جار، فارجع فاعبد ربك ببلادك، فارتحل ابن الدغنة، فرجع مع أبي بكر، فطاف في أشراف كفار قريش، فقال لهم: إن أبا بكر لا يخرج مثله ولا يخرج، أتخرجون رجلا يكسب المعدوم، ويصل الرحم ويحمل الكل، ويقري الضيف، ويعين على نوائب الحق. فأنفذت قريش جوار ابن الدغنة، وآمنوا أبا بكر، وقالوا لابن الدغنة: مر أبا بكر فليعبد ربه في داره، فليصل، وليقرأ ما شاء، ولا يؤذينا بذلك، ولا يستعلن به، فإنا قد خشينا أن يفتن أبناءنا ونساءنا. قال ذلك ابن الدغنة لأبي بكر، فطفق أبو بكر يعبد ربه في داره، ولا يستعلن بالصلاة، ولا القراءة في غير داره، ثم بدا لأبي بكر، فابتنى مسجدا بفناء داره وبرز، فكان يصلي فيه، ويقرأ القرآن، فيتقصف عليه نساء المشركين وأبناؤهم، يعجبون وينظرون إليه، وكان أبو بكر رجلا بكاء، لا يملك دمعه حين يقرأ القرآن، فأفزع ذلك أشراف قريش من المشركين، فأرسلوا إلى ابن الدغنة فقدم عليهم، فقالوا له: إنا كنا أجرنا أبا بكر على أن يعبد ربه في داره، وإنه جاوز ذلك، فابتنى مسجدا بفناء داره، وأعلن الصلاة والقراءة، وقد خشينا أن يفتن أبناءنا ونساءنا، فأته، فإن أحب أن يقتصر على أن يعبد ربه في داره فعل، وإن أبى إلا أن يعلن ذلك، فسله أن يرد إليك ذمتك، فإنا كرهنا أن نخفرك، ولسنا مقرين لأبي بكر الاستعلان. قالت عائشة: فأتى ابن الدغنة: أبا بكر، فقال: قد علمت الذي عقدت لك عليه، فإما أن تقتصر على ذلك، وإما أن ترد إلي ذمتي، فإني لا أحب أن تسمع العرب أني أخفرت في رجل عقدت له. قال أبو بكر: إني أرد لك جوارك، وأرضى جوار الله. ورسول الله صلى الله عليه وسلم يومئذ بمكة، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (قد أريت دار هجرتكم، رأيت سبخة ذات نخل بين لابتين). وهما الحرتان، فهاجر من هاجر قبل المدينة حين ذكر ذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم، ورجع إلى المدينة بعض من كان هاجر إلى أرض الحبشة، وتجهز أبو بكر مهاجرا، فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم: (على رسلك، فإني أرجو أن يؤذن لي). قال أبو بكر: هل ترجو ذلك بأبي أنت؟ قال: (نعم). فحبس أبو بكر نفسه على رسول الله صلى الله عليه وسلم ليصحبه، وعلف راحلتين كانتا عنده ورق السمر أربعة أشهر.

 

[-2297-] Aişe r.anha "Aklım erdi ereli, annem ve babamın, İslam dini üzere olduğunu biliyorum" demiştir. Urve İbn Zübeyr'in naklettiğine göre Aişe r.anha şöyle demiştir: "Aklım erdi ereli, annem ve babamın, İslam dini üzere olduğunu biliyorum. Her gün sabah ve akşam Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize uğrardı. Müslümanlar işkencelerle imtihan edildiği zaman Ebu Bekir Habeşistan'a hicret etmek üzere yola çıktı. Berkü'l-Ğimad isimli yere gelince, Kana kabilesinin reisi olan İbnü'd-Değine ile karşılaştı.

 

İbnüd Değine ona, "Ey Ebu Bekir! Nereye gidiyorsun?" dedi.

 

Ebu Bekir de, "Kavmim beni (yurdumdan) çıkardı. Ben de Rabbime kulluk edebileceğim bir yere seyahat etmek istiyorum" dedi.

 

İbnüd Değine, "Senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz, çıkarılamaz da. Çünkü sen, fakire yardım eder, akrabalık bağlarını gözetir, yaşlıların yükünü çeker, misafire ikram edersin, Allah'ın gönderdiği felaketlere karşı insanlara yardımcı olursun. Ben sana eman veriyorum. Geri dön, Rabbine kendi memleketinde ibadet et. Ebu Bekir geri döndü, İbnü'd-Değine ile birlikte yolculuk ettiler. (Mekke'ye varınca) İbnü'd-Değine müşriklerin çevresinde döndü ve onlara, "Ebu Bekir gibi bir kimse yurdundan çıkamaz, çıkarılamaz da. Fakire yardım eden, akrabalık bağlarını gözeten, yaşlıların yükünü çeken, misafire ikram eden, Allah'ın gönderdiği felaketlere karşı insanlara yardımcı olan bir kimseyi mi yurdundan çıkartıyorsunuz? Kureyş kabilesi onun Ebu Bekir için verdiği eman'ı kabul ettiler ve İbnü'd-Değine'ye şöyle dediler.

 

"Ebu Bekir'e git, Rabbine ibadetini evinde yapsın. İstediği gibi namaz kılıp (Kur'an) okusun, fakat bununla bizi rahatsız etmesin, sesini yükseltmesin. Çünkü biz, onun, oğullarımızı ve kadınlarımızı etkileyip zihinlerini karıştırmasından endişe ediyoruz."

 

İbnüd Değine söylenenleri Ebu Bekir'e iletti. Bunun üzerine Ebu Bekir, evinde Rabbine ibadet etmeye başladı. Artık evinin dışında başka bir yerde Namazını yüksek sesle kılmıyor, Kur'an'ını yüksek sesle okumuyordu. Daha sonra Ebu Bekir evinin bahçesinde bir mescit yaptı ve artık ortaya çıktı. Namazını orada kılıyor, Kur'an'ı orada kendi evinde okuyordu. Müşriklerin kadın ve çocukları büyük bir kalabalık teşkil edecek şekilde orada toplanıyor, onu hayretle izliyor ve büyük bir beğeniyle ona bakıyordu. Ebu Bekir (duygulu olduğu için) çok ağlayan, Kur'an okurken gözyaşlarını tutamayan bir kimse idi. Bu durum müşriklerin ileri gelenlerini rahatsız etti. İbnü'd-Değine'ye giderek, "Biz, Ebu Bekir'e, Rabbine evinde ibadet etmesi şartıyla eman vermiştik. O bu şartı çiğnedi, evinin bahçesinde bir mescit yaptı. Namazı açıktan kılıyor, Kur'an'ı açıktan okuyor. Biz, onun, çocuklarımızı ve kadınlarımızı bozmasından korkuyoruz. Isterse, sadece kendi evinde Rabbine ibadet etsin, ama bundan kaçınır da açıktan yapmayı sürdürürse verdiğin emanı geri iste. Biz, sana verdiğimiz sözü bozmayı uygun görmedik, fakat bu şekilde açıkça ibadet etmesini de kabul edemeyiz" dediler.

 

Aişe (r.anha) devamla şöyle anlatır: Bunun üzerine İbnü'd-Değine Ebu Bekir'e gelerek: "Seninle hangi şartlarla anlaşma yaptığımızı biliyorsun. Dilersen o şartlara uyarak sadece evinde ibadet et, dilersen de verdiğim emanı geri ver. Çünkü ben, hiçbir arabın, benim vermiş olduğum emanı bozduğum şeklinde bir şeyi duymasını istemem" dedi.

 

Ebu Bekir ona, "Emanını sana geri veriyorum ve Allah'ın emanına razıyım" dedi.

 

O sırada Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de idi ve şöyle buyurdu: "Hicret edeceğiniz yer bana gösterildi. Kara taşlıklı, hurma ağaçlarının bulunduğu çorak bir yer gördüm."

 

Bazı sahabiler, Resulullah'ın bu sözünden sonra Medine'ye doğru hicret etti.

 

Habeşistan'a hicret edenlerin bazıları da dönüp Medine'ye hicret ettiler. Ebu Bekir de hicret hazırlıklarına başladı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona, "Acele etme. Çünkü ben, bana da izin verilmesini umuyorum" buyurdu.

 

Ebu Bekir, "Babam sana feda olsun, bunu umuyor musun?" dedi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yol arkadaşlığı yapmak üzere gitmekten vazgeçti. İki binek devesini, dört ay boyunca akasya ağacı yaprağı ile besledi.

 

 

AÇIKLAMA:     Bu hadise burada yer verilmesindeki amaç, Ebu Bekir'in, İbnüd Değine'nin verdiği em anı kabul etmesi ve Resulullah'ın s.a.v. da buna onay vermesidir.

 

Kefalet konusu ile ilgisi ise eman vermenin, şahsı kefalet olmasıdır. Çünkü eman veren, sırf bu eman sayesinde, söz konusu kişiye zarar verilmemesini tekeffül etmiş olur. İbnü'l-Müneyyir de aynı görüştedir. '"

 

 

باب: الدين.

5. BORÇ (DEYN) ALIP VERME

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يؤتى بالرجل المتوفى، عليه الدين، فيسأل: (هل ترك لدينه فضلا). فإن حدث أنه ترك لدينه وفاء صلى، وإلا قال للمسلمين: (صلوا على صاحبكم). فلما فتح الله عليه الفتوح، قال: (أنا أولى بالمؤمنين من أنفسهم، فمن توفي من المؤمنين فترك دينا فعلي قضاؤه، ومن ترك مالا فلورثته).

 

[-2298-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatır: Resuılullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e borcu bulunan bir cenaze getirildiği zaman "Borcu için (techiz masraflarını) aşan bir mal bıraktı mı?" diye sorardı. Eğer borcunu karşılayacak kadar mal bıraktığı söylenirse onun cenaze namazını kılardı. Aksi halde, müminlere, "Arkadaşınızın namazını kılın" buyururdu.

 

Fetihler artıp (mallar çoğalınca), "Ben, mu'minlere kendi nefislerinden daha yakınım. Bir müslüman borçlu olarak ölürse borcunu ödemek bana aittir. Mal bıraktığı zaman ise malı mirasçılarınındır" buyurmuştur.

 

Tekra: 2398, 2399, 5371, 6731, 6745, 6763

 

 

AÇIKLAMA:     Alimler şöyle derler: Resullullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, borçlu olarak ölen kimselerin cenaze namazını kılmaması, insanları, hayatta iken borçlarını ödemeye teşvik ve böylece namazlarını Hz. Nebi'in s.a.v. kıldırma şerefinden mahrum kalmayarak borçsuz bir şekilde ahirete intikal etmelerini sağlamak içindir.

 

Borçlu kimsenin namazını kılması Hz. Nebi'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem haram kılınmış mıydı, yoksa caiz miydi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır.

 

Nevevi şöyle der: "Müslim'de geçen hadiste olduğu gibi, kesin doğru olan husus, borcu üstlenen bir kimse bulunursa, borçlunun namazını kılmasının caiz oluşudur."

 

İbn Battal ise şöyle der: Hz. Nebi'in, "Bir Müslüman borçlu olarak ölürse borcunu ödemek bana aittir" sözü, borçlu kimsenin namazını kılmama şeklindeki uygulamasını neshetmiştir.

 

"Ödemek bana aittir" sözü ise, ganimet ve sadaka mallarından ödemek anlamındadır.

 

Müslüman devlet başkanlarının da, borçlu olarak ölen kimselerin borcunu ödemesi zorunludur. Eğer, ölenin, devlet hazinesinde, borcunu karşılayacak kadar hakkı olduğu halde, devlet başkanı bunu ödemezse günahı ona aittir. Aksi halde, günahı, borcunu ödemeyen kimseye ait olur.